Selâmın Ehemmiyeti



Selâm, bir Müslümanın diğer Müslümanlar üzerindeki en önemli haklarından bir tanesidir. Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde sıklıkla kullanılmaktadır. Öyle ki Yüce Allah’ın es-Selâm ismi de Kur’an’da pek çok yerde geçmektedir. Selâm, kelime anlamı olarak barış, eman ve esenlik anlamına gelmektedir. Es-Selâm ism-i şerifi ise Allah’ın, kullarını her türlü kötü durumdan felâha, selamete ve kurtuluşa erdirmesi anlamlarına gelmektedir. Selâm kelimesini içinde barındıran Yüce dinimiz İslâm, insan-insan, insan-Allah ve insan-kainat arasındaki ilişkiyi kuvvetli bir bağ haline getirmektedir. 

Günlük hayatta sıklıkla kullandığımız "Selâmun aleykum" ifadesi, bir görgü kuralı olmakla birlikte bunun ötesinde karşıdaki kişiye dostluk ve emniyetin garantisini vermek, onun için hayır duada bulunmaktır. Bilindiği üzere her namazın sonlandırılması da selam ile olmaktadır. Sosyal ilişkilerin asıl temeli olan selamlaşmada, selam veren kişi aslında karşısındaki muhatabına, ona hiçbir mânâda zarar vermeyeceğini belirtmektedir. Selamlayan kişi, “Güvenlik ve esenlik sana!” daha uzun haliyle ise “Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun!” diyerek muhatabını her yönden maddi ve manevi rahatlatmaktadır. Selam verilen kişi ise selam verene geri dönüş yaparak ona güvendiğini, gerçekten değer verdiğini ve onu dikkate aldığını ortaya koymuş bulunmaktadır. Peygamber Efendimizin hadis-i şerifinde zikrettiği şekilde “Gerçek Müslüman, elinden ve dilinden emin olunan kişi” tanımlaması burada selamlama fiiliyle aslî kimliğine bürünmektedir. Bazı ayetlerde geçtiği üzere selâmun aleykum ifadesi, Hz. Muhammed’den (sav) önceki peygamberler ve ümmetler tarafından da kullanıldığı bilinmektedir. Öyle ki Peygamber Efendimize bile kendisine gelen müminlere selam vermesi emredilmiştir. İslâm Ansiklopedisi’nde yer alan tarihi verilere göre; Müslümanlar arasında bilinen şekilde selâmlaşmanın hicretten sonraki yıllarda başladığı anlaşılmaktadır. Resûl-i Ekrem’i öldürmek maksadıyla Mekke’den Medine’ye gelen ve niyeti anlaşılıp tutuklanan Umeyr b. Vehb el-Kureşî’nin, Resûlullah’ı o dönemin âdetine göre, “Sabahınız hoş olsun” diyerek selâmlaması üzerine Allah’ın resulü şöyle demiştir: “Allah bize lütufta bulunarak seninkinden daha hayırlı olan ve cennet ehli tarafından da kullanılan ‘es-selâm’ sözüyle selâmlaşmayı öğretti” (İbn Hişâm, II, 661-662). Tanışmanın ilk adımı ve aynı ortamı paylaşan kişiler açısından selam olgusu, bireylerin birbirleri arasındaki muhabbeti arttırması bakımından önemli bir güç ve etki barındırmaktadır. Bunun yanında iyi niyeti, olumlu temennileri, muhataba olan samimiyeti ve ona verilen değeri ortaya koymak açısından selamlaşmak, insanlar arası ilişkilerde büyük rol oynamaktadır. Bu açıdan bakıldığında görgü kuralı olarak gözükse de buna ek olarak selâm lafzı, İslam dininin özgün ve ayırıcı bir özelliğidir. Fıkıh ilminde de ifade edildiği şekliyle, vermenin sünnet, almanın ise farz-ı kifaye olduğu, Hz. Peygamber’in ısrarla tavsiye ettiği bir uygulamadır. “Size bir selam verildiği zaman, bu selamdan daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selamı aynen iade edin…” (Nisa, 4/86.) ayeti ile selam vermenin de almanın da önemi ilahi mesajda ortaya konulmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Amellerin hangisi daha hayırlıdır?” diye soran kimseye “Yemek yedirmen ve tanıdığına-tanımadığına selam vermendir.” (Buhârî, İman, 18) buyurmuştur. Selamı teşvik eden bir başka hadis-i şerif de şöyledir: “Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de gerçek anlamda iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi sevebileceğiniz bir şeyi söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!” (Müslim, İman, 22, no: 93) Bunlara ek olarak Müslümanlar karşılaşıp selamlaştıktan sonra aralarına bir engel (hadiste geçtiği şekilde; taş, duvar, ağaç) araya girerse ve bu Müslümanlar tekrar karşılaşırlar ise yeniden selamlaşmaları gerektiği ifade buyrulmuştur. Bir ortama girerken verilen selam, çıkarken de tekrarlanmalıdır. Sıkça tartışılan kadınlara selam verme hususunda ise Rasul-i Ekrem’in, mescidde kadınlardan oluşan bir cemaat gördüğünde onlara uzaktan selâm verdiği, selâm verdiği anlaşılsın diye de eliyle işaret ettiği (Müsned, VI, 458) kaynaklarımızda yerini almaktadır. Kadınların erkeklere selam vermesi ise “İslâmi usullere uygun olduğu sürece” herhangi bir sorun arz etmemektedir. 

Son olarak, kelâmdan (konuşmadan) önce selâmın geldiğini hatırlayarak selamı yaymalı ve din kardeşliğini, aile, akraba ve diğer sosyal çevre arası ilişkiler farklı bir boyuta selam lafzı ile taşınmalıdır. Kısacası selamlaşmanın, Müslümanların kalplerinin birbirine ısınması açısından da önemli bir etken olduğu akıllardan hiç çıkmamalıdır. “İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı, önce selam verendir.” hadis-i şerifini göz önünde bulundurarak selamlaşmayı hâlis niyetlerle ibadete dönüştürerek hem insanlara hem de en önemlisi Yüce Yaratıcı’ya yakın olmak mümkündür. 


Allah’ın selâmı,rahmeti ve bereketi tüm inananların üzerine olsun.


Nun Kalemi


Yorumlar

  1. Önem arz eden bir konuda ancak böyle güzel bir anlatım olabilirdi.. Kalemine ve emeğine sağlık☺️

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Az Özdür

Bir Âyet "Uyku"

Virüse İbret Nazarıyla Bakmak