Müslümanca Hitâb/et


         Hitâb, söz söylemek, söz ile bir kimsenin üzerinde etki meydana getirmek anlamlarına gelmektedir. Dini ve tasavvufi yönden ise bu kelime, insanın ancak gönlünde duyduğu ve hissettiği sesleniş için kullanılmıştır. Aynı
kökten gelen hitâbet dediğimiz kavram ise güçlü ve etkileyici konuşmadır. Hitâbetin değişmez üç unsuru vardır; Hatîb, hitâb ve kendisine hitâb edilen muhâtab. Tarihte bu unsurların birleşimi sadece bir diyalogdan ibaret olmamış aynı zamanda bir sanat dalı olarak da kabul edilmiştir. 

Hitap öncelikle muhatap içindir ve bunun da hem ahlaki hemde psikolojik pek çok etkisi bulunmaktadır. Örneğin tarihteki en güzel hatîb, Hz. Muhammed’in insanlara getirdiği mesaj hem gönüllere hitap etmiş hem de hayata, hayatın pratiğine de yönelik olmuştur. Hayatı boyunca az sözle çok derin ve hikmetli konuşmuş, tane tane konuşup muhataplarına vermek istediği mesajları çok net bir şekilde vermiştir. Sözleri ile kimseyi incitmemiş, insanların duygularına en güzel şekilde hitap etmiştir. Güzel ahlâkı temel ilkelerinden biri yapan İslam dini kişilerin birbirlerini söz ile tahrik etmesini yasaklamıştır. Öyle ki kişilere, onların sevmediği şekilde hitap edilmesini ve birbirleri ile alay edilmesini imanla bağdaşmayan bir tutum olarak ifade etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) Müslümanların birbirlerine sadece çirkin lakap takmalarını değil, hoşlanmadıkları hitaplarla seslenmelerini de asla tasvip etmemiştir. Nitekim Allah Rasulu arkadaşlarını, eşlerini, çevresindeki diğer muhataplarını en güzel isimler ve lakaplar ile çağırır, onların hoşuna giden ve onları mutlu edecek hitap ifadeleri kullanırdı. Peygamber Efendimizin, eşi Hz. Aişe’ye ‘Ayşecik' anlamına gelen “Uveyş” veya Ayşem anlamına gelen “Aiş” diye hitap ettiği bilinmektedir. Bunların yanında, al yanaklı manasına gelen “Hümeyra” tabirini de Hz. Aişe’ye hitap olarak kullanmıştır. Hz. Peygamber bir kişinin tanınmasını kolaylaştırmak, meziyetlerini dile getirerek övmek ya da latîfe ile gönlünü almak gibi iyi niyetlerle lakap takmakta bir sakınca görmemektedir. Örneğin Ebu Hureyre’nin (r.anh) künyesiyle ilgili en yaygın rivayet, kedi yavrularını elbisesinin eteğine koyup onlarla oynadığı için kendisine “Ebû Hüreyre” dendiği şeklindedir. Hz. Peygamber de latîfe olsun diye, “Yâ Ebâ Hir” (Ey kediciğin babası!) şeklinde onun da sevdiği bir lakap ile ona hitap etmektedir. 


“Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kişidir.” Bu hadis-i şeriften de anlaşılmaktadır ki Müslümanın vasıflarından en önemlisi muhâtabına asla zarar vermeyen olmasıdır. Elini, dilini kötü davranışlardan uzak tutan, güven duygusunu zedeleyen her türlü durumdan kendisini sakındıran kişi gerçek bir Müslümandır. Bu sebeple insanın karşısındakine güven vermesi gereken en önemli iki organ, el ve dildir. Fakat dil, ele kıyasla daha mühimdir. Çünkü insanlar fiille yapamadıkları birçok eziyeti dil ile yapmaktadırlar. Ayrıca dilin etki alanı da yine ele göre daha çok ve daha yaygın olduğu için Peygamberimiz hadiste önce dili, sonra da eli korumayı emretmiştir. Konuyu toparlayacak olursak Allah Rasulu, zengin-fakir, kadın-erkek, hür-köle, genç-yaşlı yöneten-yönetilene ayırım yapmamış, kime hitap ettiğini çok iyi tespit etmiş ve gereğini yapmıştır. Sağlıklı iletişim kurmak için muhatap alınan kişiler de önem arz etmektedir. Zira her hitap öncelikle muhatap içindir. Aynı zamanda hitap, muhataba biçilen kıymettir. Bu sözden yola çıkılarak kişi, çevredeki tüm muhataplarını dikkate alarak dinin ona kazandırdığı ahlâki öğretilere de riâyet ederek, Müslümanlığını en güzel şekilde temsil etmelidir. 


Nun Kalemi


Yorumlar

  1. Emeğinize kaleminize sağlık,
    çok önemli bir konuya değinmişsiniz. İnsanlar arası ilişkilerde en çok dikkat edilmesi gereken konulardan biri. Güzel bir üslupla konuşmak karşılıklı muhabbete vesile olur. 😊

    YanıtlaSil
  2. Mehmet ekmekci19 Mayıs 2024 03:38

    Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Az Özdür

Bir Âyet "Uyku"

Virüse İbret Nazarıyla Bakmak